8 Ocak 2012 Pazar

Orta Çağ Felsefesi Unite - 7 Guillelmus De Ockham ve Nicolaus Cusanus

Guillelmus De Ockham
  • XIV. yuzyilin en etkili filozofu olan Ockham aynı zamanda en önemli mantıkçılardan birisidir. 
  • Incil daha sonrada Sententiae uzerine dersler verdi.
  • Ockham kendisinden önce neredeyse geneleneksel hale gelen tanrı kanıtlamaları ile tanrının nitelikleri konusunda Duns Scatus'un yaklaşımına karşıt bir tavır sergilemiştir. 
  • Aşagı yukarı Aristotolesçi bir çizgi üzerinde ilerleyen Ochgam'a göre akıl soyulama yaparak Tanrı'nın bilgsine ulaşamaz. Zira Aristotoles'te de olduğu gibi aklın birincil nesnesi maddi nesnelerin doğasi yani formdur.
  • Scatus Tanrı'yı mutlak üstün yetkin biricik ve sonsuz şeylerin etkin ve nihai nedeni olarak anlamıştır. Bununla birlikte OCkham'a gore insan aklı bu biçimde özellikle olan bir varlıkgı anlgılamak bakımından yetersizdir. CÜnki Tanri amddi bir nesne degildir.
  • Ockham Ordinatio II 9'da Tanrı'nın kendsine ve digerlerine yüklenebilir bazi ortak kavramlar sayesinde bizim tarafımızdan algılanabilecegi kabul etmektedir. Bu ne yaman celiski Ockham efendi!
  • Ockham Anselmus'un tersine Tanrı'ya ilişkin olarak insanda bulunan bir kavramın dolaysız bir şekilde ilahi özü yani Tanrı'ın özünü degil fakat onunla ilgili insandaki zihinsel temsilleri içerdigini düşünmektedir. Bu temsiller elbette dogrudan dogruya Tanrı'dan hareketle elde edilen kavramlar olmadıklarından bunların ilahi özü yeterince yansıtmadıkları açıktır.
  • Ockham'ın Duns Scatus'u tanrı anlayışı konusunda eleştirdiğini dile getimiştik. Bu eleştiri temel olarak şu şekilde oluşmaktadır: Ockham' gore Duns Scotus'un yapmaya calistigi sey kanitlma ortaya koyarken geriye dogru gitmektir. Bu geriye dogru gidiş belli bir benzerligin biribirini takip etmesinden baska birsey degildir. Bununla birlikte bütün bu dizinin içinde yeralan bireyselliklerin hepsinin birden nedeni olarak düşünülen etkileyici neden bu dizinin dışındadır. Başka kelimelerle dile getirecek olursak Scatus'un burada yaptığı şey bir kanıtlamada geri doğru giderken dizinin dışından bir şeyin o diziye etkilediğini ileri sürmektir. 
  • Ockhama gore ilkin ilahi sifiatlar ilahi yetkinligin bizzat kendisidir ve bundan dolayi da Tanrı'dan bütünüyle ayrılamaz bir yapı oraytya koymaktadirlar. Bu ilk anlamıyla tailahi sifatlarin Tanrı'da olduklarını söylemek doğru olmaz. Ockhama gore bunlar Tanrnın kendisidir. Bir diger anlamıyla ilhai sıfatlar tanr'ya yüklemlenebilen yüklemler imlerdir. Bu durumlarıyla ilahi sifatlarin kavramlar olarak düşünülmesi ve bizzat kendilerini yetkinleştiren özellikler olduklarını söylemek daha doğru olacaktır. 
  • Ockham bu ikinci türden ilahi sıfatların da gene üç farklı kategorde degerlendirilebileceğini düşünmektedir. Bu sıfatların bazıları ilahi özü mylak bir şekilde ve olumlu olarak imlemektedir. Bu gruptaki sifatlara akıl ve irade örnekleri verilebilir. Öteki kategori altinda  anilan sifatlar sadece ilahi özü degil fakat anı zamanda baska bir şeyin çağrıştırmaktadır. Bu türden sifatlara örnek olarak Yaratan ve Yaratıcı verilebilir. Son olarak olumsuzluk ifade eden sifatlar gelmektedir. Bunlar her ne kadar şeklen olumsuz iselerde amlamca olumlu bir özellik göstermektedirler. Butürden sıfatların hepsi birer kavram olmaları itibariyla birbirlerinden ayrıdır. Bu sıfatlarbizim tanrı hakkında konuşmamıza yardımcı olmaktadır ve hepsi deilahi özü işaret etmektedir.
  • Ona gore bilgi ikiye ayrılmaktadir Bileşik bilgi ve bileşik olmayan bilgi.
    • Bileşik olmayan bigiye ornek olarak Sokrates, İnsan ve ya beyaz verilebilir 
    • Birşik olan bilgiye ornek olarak Sokrates beyaz bir insandir ifadesinde olduğu gibi reimlerden oluşan bir önerme verilebilir. 
  • O halde bileşik bilgi bir önermenin bilgisidir 
  • Bileşik olmayan bilgi kendi içinde ikiye ayrılır
    • Sezgisel bilgi
    • Soyutlayıcı bilgi
  • Dogal bilgi dedigimiz bilginin olusmasi icin iki kanal bulunmaktadir Bunlardan ilki fiziksel yani duyulanabilir nesnelerin sezgisi ikincisi ise iskolojik etkinligin sezgisidir. 
  • Herhangi bir şeyin sezgisel bilgisi o şein varolup olmadığına ilişkin bilgi verir öyleki eger o şey varsa o zaman aklımız hemen şeyin varolduğuna dair bir yargıda bulunur ve apaçık bi eşekilde oşeyin var olduğunu bilir. Bireysel varoluşların tümü zihin dışında bulunmaktadır. Ortaçapda Thomas Aquinas ve Duns Scotus gibi kendisinden önce gelen düşünürlerin ortalama bir gerçekçilik izlediğini söyleyen Ockham'ın tümeller konusunda Porphyrios Osagoge'desorduğu sorular şu yanıtları verir.
    • Cinsler ve türler zihin dısında bulunamamaktadır onlar sadece zihindedir çünki onlar zihin tarafından şekillendirilmiş olan yönelimler ta da kavramlardır onlar şekilde im imledigi degidir. .......................................
  • Ockham tümellerin adlar veya terimlerden özdeş olduklarını savunmaktaydı. Ona gore teimler üç farklı biçimde olabilirler 
    • Zihinsel
    • Sözlü 
    • Yazılı
  • Terimler bir önermenin unsurlarıdır ve her bir terim zihinsel bir nesneyi işaret eder. Dil denilen şey kavramlara dayanan ve insanlar arasında ki uzlaşıma dayalı imlerden oluşan bir sistemdir. 
  • Terimleri iki ana kısımda  degerlendirebiliriz. 
    • Kategorematik terimler 
    • Sünkategorematik teimler.
  • Her kuğu beyazdır önermesindeki kugu ve beyaz kelimleri dogal veya uzlaşımsal bir şikilde bellibir nesneyi işaret etmektedir. Bundan dolayı bu tüden kelimelere kategorematik terimler denir. Bunlara aynı zamanda önermenin maddi özellikleri de denebilir. "Her" ve "dır" türünden kelimeler ise sadece kategorematik terimlerle ilgileri baglamında belli bir anlama sahip olabilirler. Bu yüzden bunlara sünkategorematik denir. 
  • Ockham ozellikle dil ve mantık konusunda son derecede geniş bir ufka sahiptir Onun bu dilsel ve mantıksal örgüde en önemli yere sahip olan terimlerle ilgili olarak brada dile getirilebilecekbir başka düşüncesi de "suppositio" anlayışıdır. En basit anlatımıyla sadece bir önerme içinde kullanıldığında bir yerime ait olan özelliktir. İnsan koşuyor ifadesinde insan terimi belli bir bireysel insanın yerine durmaktadır ve bu da bir kişisel suppositio örnegidir. Bununla birlikte insan bir türdür ifadesinde insan terimi basitçe kavramı işaret etmektedir ve bu da yalın suppositio olur. Bunun yanı sıra terim ne tür ne de akıllı bir canlı yerine geçmiyorsa yani insan yeriminde beş harf vardır ifadesindeki insan da maddi suppositio olarak anlaşılmadır. 
  • Ockham aynı konuda yalın ve karmaşık açıklamalarla karşı karşıya kaldığımızda bunlar aynı açıklama düzeyine sahip oldukları sürece daima yalın açıklamaları yeğlememiz gerktiğini savunmaktadır. Bu tarzda bir davranış aracılıyğla Ockham sahte açıklamalarınönünü kesmekte ve açıklamaya ferçekten katkı sağlama yetenegi olmayan unsurerı eleme yolunu tercih etmektedir. Bu yaklasıma fesefe tariginde Ochgam Usturası adı verilmiştir. 
  • Ockham gore aklak aklın ve baska zihinsel kosulların dikte etmesi sonucunda belirlenen iradenin gucunu uyhun dusen insani eylem bicimidir. Bu davranısların eylem tarzlarinin tek amaci iyiliktir. İylik herhangi bir seyin olmasi gerektigi gibi olmasidir. 
  • Bir baltanin bir agaci kesmesi onun kendine ilişkin işlevini yerine getirmesi dolayısıyla da iyi bir şey yapmasi anlamına gelmektedir Benzer bicimde fizik dünyadaki varolanları hepsi birden tanrı'ın iradesine upuygun bir sekilde varolduklarından onların hepsi birden hem iyidir hem de iyiyi arzulamaktadır.
  • Dünyadaki hersey elbette Tanrı'nın iradesine uygun bir sekilde yaratılmıstır. 
  • Tanrıyı algılayamaz çünkü tanrıo maddi bir nesne degildir. Ama tanrı dışındaki şeylerden soyutlamalar yaparak bir tanrı kavramı elde edilebilir. 
  • Ockham'a gore dünyadaki varolanların varolışlarını koruyan bir koruyucu nedenden söz edilebilir. Tanrı bu tür bir koruyucu olduğunu söylemek üretici olduğunu söylemekten daha ikna edicidir. Orckham'a gore semavi cisimlerin dünya üzerindeki etkilerini tecrube edilebilir. ama tanrı etkilerini tecrube etmek mümkün degildir. Ama tanrı ilahi sıfatlarını kullarak onun hakkında bilgi edinmek mümkündür.
Nicolas Cusanus
  • Ortaçağın son filozofu olarak tanıtırken bazılarda adcılık ile Yeniplatınculuğu o güne kadar denenmemiş bir tarzda birbirine baglayan kaynaştıran bir dahi olarak kabul etmektedir. Bazı yazılarda onunla ilgili şu çarpıcı soruda dile getirilmektedir. Antiklerin sonuncusu muydu yoksa modernlerin ilki mi?
  • Nicolas Casanus on besinci yuzyulun en parlak dusunuru olmakla kalmaz aynı zamanda kilise devlet adamı matematikçi kanun yapıcı ve diplomat olarak da one cikan bir isimdir. Bu yüzden pek çok farklı alanda çok sayıda yapıt ortaya çıkarmış birisidir. 
  • De Docta Ignoratia adlı yapıt esas itibariyle üç ana kitaptan oluşmuştur. 
    • Birinci kitap maximum absolutus (Mutlak sınırısızlık) veya Tanrı ile ilgilidir. 
    • İkinci kitap sınırsız kendini açması sonucunda ortaya çıkan evreni ele almaktadır. 
    • Üçüncü kitap ise daha çok ilahiyat konusularına egilmete ve isa ile ilgili bir sorgulama gerçekleştirmektedir. Biraz önce belirttiğimiz gibi ilk kitaptaki masimus Tanrıdır. 
  • Maximus her şey oldugundan onu aşabilecek onun sınırlarının ötesinde varolma imkanı bulabilecek herhangi bir varoluştan söz etmek mümkün degildir. Dolaysıyla yapıttaki ana konu Maksimus'un evrendeki varoluş ile olan ilgisi ve bu ilginin bilinip bilinemeyecegi sorunudur. Baskakelimelerle dile getirecek olursa Casanus bu yatında hakikat Tanrı ve insan arasındaki ilişkiyi degerlendirmektedir. 
  • Eskilerin bu kadar kuvvetli bir şekildedikle getirdiklerinden sonra Casanus'a gore bzimde ilk iş olarak cehaletimizi bilmemiz gerekir başka şekilde dile getirecek olursak Casanus artik sıranın bilmediğiimizi bilemeye geldiği söylemektedir. Şayet cahaletimize ilişkin bilgimizi bütünüyle elde edebileirsek o zaman çğrenişmiş cehalet denilen duruma yükselmemiz işten bile olmayacaktır. Böylelikl einsanlar bilgisizliklerini ne kadar fazla belirlerse o kadar fazla öğrenecekleri şey olduğunu farkedeceklerdir. 
  • Casanus en yüksek derecedeki cehaleti öğrenme ile ilgileneceğini söyler bu da sınırsızın kavranışı ile ilgili olduğundan ona maksimus adını verir. Maksimus kendisinden daha büyüğü olamayan demektir. 
  • Insanin tanriyi tanimasi Isa'nin vahyi araciliyla gerceklesmektedir. Evrende çeşişkilerin birliginden kaynaklanan bir uyum vardır. Evrenin bir sınır çevresi olmamakla birlikte sınırsız da degildir. Evrenin bir sınırlayıcı çevresin bulunmadığından merkezi yoktur.Dünya da diger gök cisimleri gibi hareket eder. En öenmli saptamalarından biri de hareket  ile mekan arasinda izleyen açısından göreli bir ilişki oldugudur. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumda bulunarak konuyu zenginleştirebilirsiniz.