28 Aralık 2011 Çarşamba

Epistemoloji Ders Notları Unite 7


EPİSTEMOLOJİ

ÜNİTE 7

ALGININ EPİSTEMOLOJİSİ



Algı; duyulardan gelen verilerin zihinsel yapımız tarafından seçilmesi, organize edilmesi ve yorumlanması

Varsayımlarımız ve inançlarımız algı süreçlerinin içine sıklıkla dahildirler. Biz genellikle nesneleri anlamlandırarak algılarız, dahası bir nesneye bakarken içinde bulunduğumuz beklentiler” de algımızı etkiler.

20.y.y.J.GİBSON gibi deneysel psikologlar algının bu özelliğini vurgular, ve algısal süreçlerin önemli bir oranda yukarıdan aşağıya yani genelden-tikele veya varsayımdan olguya, diyeceğimiz bir özellik taşıdığını savladılar.

ALGININ GİZEMİNE ÖRNEK, GÖZ YANILSAMALARI; Öznelerin belli bir algısal durumun yanılsama olduuğnu bildikleri hallerde bile, o yanılgının üstesinden gelip gerçek durumu algılamayı başaramamalarıdır.

MÜLLER-LYER  yanılsaması eşit uzunluktaki iki çubuktan biri daha uzun görünür, gerçeği öğrendikten sonra bile yanılsamaya kapılmaktan kendimizi alamayız.  ----------------        ---------------

ALGI FELSEFESİNİN TEMEL KURAMLARI

TEMSİLCİLİK; Algı dediğimiz olgu veya süreç esnasında, insanların zihinsel durumları, zihinden bağımsız gerçekliği temsil ederler. Temsilcilik akımının savunucuları, algılarımızın kaynağının veya hedefinin algılardan ve bilgiden bağımsız bir şekilde var olan gerçeklik olduğunu iddia ederler.

 Algı zihinsel bir olaydır, ancak algının nesneleri zihnimizin işleyişinin ürünleri değildir, ikinci olarak algı süreçleri sırasında zihinsel olanın, zihinsel olmayanı temsil etmekte olduğudur.

Temsilciliğe göre nesneler, zihnimizin dışındaki gerçekliğin içinde yer alırlar ancak biz doğrudan nesneleri değil zihinsel durumlarımızı deneyimleriz.

 TEMSİLCİLİĞE GÖRE, algının oluşması için üç ayrı şey gerekir.

1-Algılayan bir İNSAN

2-Algı ancak öznelerce algılanan GERÇEK BİR NESNE ile mümkündür

3-algının olması,temsil işlevini gerçekleştirecek olan ZİHİNSEL DURUMLARIN veya algısal verilerin dolayımını gerekli kılar.



TEMSİLCİLİĞİN ŞEMASI = FİZİKSEL NESNE  -----)  ZİHİNSEL DURUM VEYA ZİHİN HALİ ---------) ÖZNE

            Buna göre algılayan öznenin, algı esnasında epist.anlamda “yüzleştiği şey”kendi zihinsel deneyimleri veya durum

TEMSİLCİLİĞİN SAVUNUCULARI: JOHN LOCKE ve BERTRAND RUSSELL



GÖRÜNGÜCÜLÜK (FENOMEN) ; bizim deneyimlediğimiz dünyaya ait olan olgulara verilen genel addır. Daha

         açıkçası, metafizikteki gerçekliğin kendisi kavramından farklı olarak bizim gibi sonlu varlıklara görünen dünyanın betimlemesidir. Görüngüler dünyası üzerinde yoğunlaşan ve onun önemini ön plana çıkaran görüştür.

Görüngücülüğe göre biz doğrudan nesneleri değil, zihinsel durumlarımızı deneyimleriz.

GÖRÜNGÜCÜLÜĞÜN ŞEMASI =    ZİHİNSEL DURUM VEYA ZİHİN HALİ ---------) ÖZNE

GÖRÜNGÜCÜLÜĞÜN SAVUNUCUSU; DAVİD HUME, ona göre biz bir anlamda, algısal deneyimden gelen görüntülerin oluşturduğu zihinsel bir sinema perdesini izleyen seyircilere benzeriz.

Algı sırasında zihnimizde yeşil bir elma görüntüsü oluştuğunda, bu görüntünün zihnin dışında bir nesneden kaynaklandığını düşünmeye eğilimli olmamız anlaşılır bir durumdur.

Ancak bu, HUME göre metafizik nitelikte bir varsayımdır. Bizim zihinsel verilerin (ideaların) düzeyini aşarak varlık alanında ne olup bittiğini görmemiz akılcı bir tasarım değildir.

HUME ve LOCKE’ nin fikirleri benzerlik gösterse de aradaki fark şudur. LOCKE’ ye göre nesneler ve onların birincil nitelikleri zihinden bağımsız olarak var olmalıdır.

HUME’ a göre ise idea’lar ve görüngüler gerçekten algılanıyor olsa da, onların nereden kaynaklandığına ilişkin akıl yürütmemiz olanaklı değildir.

Bunu yapabilmek, zihinsel olarak bize verilenlerin dışına çıkıp gerçekliğe bakabilmeyi gerektirir. Bu da bizim gibi sonlu bilişsel varlıkların yapacağı şey değildr



GERÇEKÇİLİK; Descartes’ı izleyen 200 yıl boyunca hem Temsilcilik hem görüngücülük, etkisini hissettirmiş olan ZİHİNSELCİ yaklaşımın izlerini taşıyan algı kuramlarıdır.

 Temsilcilik ve görüngücülük, algıda deneyimlediğimiz şeylerin zihinsel olduğunu, yani nesnelerin kendileriyle dolaysız bir karşılaşmanın olanaksız olduğunu savladılar, Doğrudan gerçekçilik ise, bu fikre karşı çıkar, gerçekçiliğe göre, biz algı sırasında deneyimlerimizi algılamayız, algı esnasında algılanan şey fiziksel gerçekliğin içindeki nesnelerin kendileridir.

GERÇEKÇİLİĞİN ŞEMASI =   FİZİKSEL NESNE ---------) ÖZNE

Biz nesnelerin kendilerini algılarız,

JOHN SEARLE’ ün gerçekçi görüşünün en kritik ve ses getirmiş olan bölümü ÇAĞDAŞ BİR ÖRNEK:

Doğrudan Gerçekçi felsefeciler, zihinsel temsilin ve zihinsel içeriklerin abartılmaması gerektiğine inanırlar. Gerçekçiler

için dikkat edilecek şey ALGININ NESNESİDİR. Örneğin, “Algı gerçekleşmektedir” gibi bir ifade eksik ve tuhaftır. Bir

nesne algılanmaktadır veya algı bir nesneye yönelmiştir. Gibi ifade daha iyi yansıtır.

            Searle’ ün doğrudan gerçekçiliğini ilginç ve farklı kılan yön, onun bilginin ZİHİNSEL veya TEMSİL yönünün ötesini görmeye çalışmasıdır.

 Searle, zihinsel durum ve temsil kapasitemizin ardında zihinsel temsilleri önceleyen bedensel kapasitelerin olduğunu vurgular.

 Algısal mekanizmalarla bilgi sahipi olabilmek iki ana gerçeğe bağlıdır.

BİRİNCİSİ; zihinsel bir durumun anlamlandırılabilir bir deneyimsel olgu olması için o tür bir deneyimi yaşayan öznelerin pek çok başka zihinsel durumlara veya temsillere de sahip olması gerekir.

İKİNCİSİ; temsil etme veya zihinsel resimler oluşturma gibi kapasitelerden veya bilgi türlerinden daha temel bir bilme türü, zihinsel temsilden ziyade BEDENİN İŞLEVLERİNE ve BEDENİN ÖĞRENMESİNE dayanan bilmedir.

            SEARLE, bilgi kuramcılarının TEMSİL kavramını abartmalarının ve bilgiyi tamamen zihinsel bir olgu olarak almalarının eksik ve yanıltıcı bir tutum olduğunu düşünür.

            SEARLE, bedensel bilmelerin, hem biyolojik hem de kültürel kapasiteden kaynklndığnı düşünür, bir nesneyi kavrayabilmek biyolojik bir kapasitedir. Bir şişeden kolayca su içebilmek veya kapıları zahmetsizce açabilmek ise belli bir kültürel örgütlenmenin varlığını ve toplumsal örgütlenmenin özümsenmesini gerektirir.

            SEARLE’ e göre ALGI kavramı bir başarı içerir, yanılsama veya serap gibi durumlarda insanlar belli bir deneyim yaşarlar fakat hiçbir şey görmezler.

            Her deneyim gerçek bir algı olmak zorunda değildir, eğer ben yüksek ateş nedeniyle görsel olarak yanılmakta isem, benim zihinsel yaşamım kapsamında bir deneyim olduğu elbette kesindir.

Ancak bu durum benim bir şeyi gerçekten gördüğümü göstermez, yani, deneyim olgusu mutlak bir şekilde bilgisel bir başarıya karşılık gelmek zorunda değildir, buna karşın ALGILAMAK, fiziksel dünyada algılanan bir nesnenin olduğu ve bu nesnenin görsel birdeneyime neden olduğu anlamına gelir.

            SEARLE, bizim yalın nesneleri değil nesnelerin yönlerini algıladığımızı savlar. Yani algılarımız, aynı deneyimsel inançlarımız gibi önermesel yapıdadır.

Dolayısıyla ona göre dünyada algıladığımız şeyler yalın olarak nesneler değil olgular veya durumlardır.

Bu anlamda, BİR KEDİ ALGILADIM, gibi cümleler aslında yanıltıcı bir basitlik içerir, şöyle doğru olabilirdi, Bir kedinin paspasın üstünde yattığını algıladım. “Kedinin kuyruğunun kısa olduğunu algıladın vb. buradaki kritik nokta, bu örneklerdeki takıların yarattığı farktır. Algının hedefi olan unsurun, kedi gibi tüm bir nesne değil, kedinin olgusal bir yönü veya ona ilişkin bir durum olduğunu göstermektedir.

            SEARLE’ nin çarpıcı iddiasından biri, insanın algısal yapısının deneyimsel inancın yapısıyla benzerlikler gösterdiğidir.

 Deneyim sözkonusu olduğunda, örneğin “bir kediye inanıyorum” eksik ve hatalı ifadedir. “Bahçemdeki kedinin siyah olduğuna inanıyorum” ise doğru ve anlaşılırdır.

Ne de olsa biz nesneye inanmayız, nesnelerin belli hallerde olduğuna inanırız. Searle zihnimizin İÇİNİ değil, nesneleri algıladığımızı iddia eder, ancak nesneleri yalın bir şekilde değil, onların YÖNLERİ veya DURUMLARI açısından algıladığımızı belirterek gerçekçi kurama farklı kimlik kzndrmştr



ALGI TARTIŞMASININ DEĞERLENDİRMESİ

Gerçekçiliğe itirazlar olasıdır, ilk karşı çıkış SEARLE’ nin algılayan öznenin nesne ile KARŞILAŞMASINA ilişkin çok fazla şey varsaydığıdır.

 Searle bir deneyimin algı sıfatını taşıyabilmesi için dünyada öyle bir olgunun olması gerektiğini düşünmektedir. Ancak bir öznenin algılarından hareketle algı-gerçeklik karşılaştırması yapması ve algılıyor olduğunu bilmesi olanaklı mıdır? Benim “şu anda bir kedinin paspasın üstünde yattığını algıladım” demem için, kendi öznel halim olan algımı nesnel durum ile karşılaştırıp birbirlerine uydular, o halde algım gerçekmiş” diyebilmem gerekirdi.

Ama ben algılarımı kullanarak, algılarımın doğruluğunu nasıl bilebilirim? Searle göre; insanın bilişsel sistemi dinamik ve etken bir yapıya sahiptir.

Bir insanın bir nesneyi veya olguyu algılaması esas olarak bir PROBLEM ÇÖZME etkinliğidir. Algı, basit bir kopyalama işi değildir.

 Algı sisteminin gerçekliği kavrama girişimleri sırasında belli durumlarda zorlanmasının ve iç mantığının çelişik bilgi parçalarını anlamlandırmada başarısız olması sonucu, fiziksel gerçekliği çarpıtmanın nedeni de budur.

Buna karşın SEARLE göre algı süreçlerini en iyi açıklayan ve en az felsefi sorun içeren görüş gerçekçiliktir.



 S O R U L A R

* Duyum kavramının “algı” kavramından farkı hakkında hangisi söylenebilir?

  - Algılardan farklı olarak, beş duyunun işlevleri sırasında insan zihni EDİLGEN konumdadır.



* Algı süreçlerine bilişsel açıdan yaklaşan felsefecilere göre algısal mekanizmalarımız “yukarıdan aşağıya” bir şekilde

   Çalışır. Hangisi bu düşünceyi en iyi şekilde açıklar.

   -Genel dünya bilgimiz ve beklentilerimiz, tikel algılarımız üzerinde belirleyici etki yapabilir.



* Temsilcilik ile ilgili ifadeler  -Zihnimizin dışında nesnelerin olduğunu söyleyebiliriz.  –Algı zihinsel bir süreçtir.

    -Zihinsel durumlarımız zihin dışındaki nesneleri temsil eder   -Nesneler zihnimizin dışındaki gerçekliğin içinde yer alır



* Görüngücülük ile ilgili doğru bir ifade  --Bizim görünen dünyayı aşarak nesneleri olduğu gibi kavramamız olanaksızdır.



* LOCKE’ nin temsilciliği ile HUME’ nin görüngücülüğü arasındaki en önemli benzerlik?

  -Her iki görüşe göre biz nesneleri ideaların aracılığı olmadan algılar ve kavrarız.



* Algı felsefesinde gerçekçilik akımını en iyi betimleyen ifade? –Algı süreçleri sırasında biz gerçekçiliğin içindeki

   nesnelerin kendilerini algılarız.



* Searle’in gerçekçiliği savunmak için kullandığı bir argüman?

   -Biz belli bir rengi algıladığımızda, algıladığımız renk nesnenin bir özelliğidir, deneyimin değil, bu durum bizim

     deneyimlerimizi değil, nesneleri algıladığımızı gösterir.



* Searle’ nin öne sürdüğü bazı görüşler?   -İnsanlar yalın nesneleri değil, nesnelerin yönlerini algılarlar.

   -İnsanların temsil etme yeteneklerinin ardında temsile dayanmayan bilgilerin ve yeteneklerin yattığı unutulmamalıdır

  - Bir zihinsel temsil, ancak başka zihinsel temsillerin varlığında anlamlandırılabilir bir zihinsel durumdur.

  - Algı bir “başarı deyimi” olması itibariyle diğer deneyim çeşitlerinden ayrılır.



* Searle’ nin gerçekçi görüşü, nesnelerin algılanması konusunda savunduğu görüş?

  -İnsanlar fiziksel dünyanın nesnelerini olgusal veya önermesel algılar,yani her zaman nesnelerin belli yönlerini algılar



* Temsilciliği savunan biri ile Searle’in görüşü arasındaki benzerlik?

   -İnsanların algılarının nihai kaynağı zihinsel durumlar değil, gerçek fiziksel nesnelerdir.



*Hangisi algı örneğidir?   -Evin balkonunda görünen kırmızılığın saksı olduğunun anlaşılması.



* Felsefecilerin algı konusunda ilgilendiği asıl önemli nokta hangisidir?

  -Algılar ile gerçekliğin bilinmesi arasındaki ilişki.



* Algı felsefesi içinde “nesneler zihnimizin dışındaki gerçekliğin içinde yer alırlar ancak biz doğrudan nesneleri değil, zihinsel durumlarımızı deneyimleyebiliriz” görüşü hangisine aittir?   -TEMSİLCİLİK



* “Doğrudan gerçekçilik” görüşünün, temsilcilik ve görüngücülük akımlarında karşı çıktığı nokta hangisidir?

   -Algıda deneyimlediğimiz nesnelerin kendileriyle “dolayımsız” bir karşılaşmanın olanaksız olduğu



 * Doğrudan gerçekçilik görüşüne yöneltilen eleştiriler

    - Algıların gerçekleşme şartı olarak o olguların dünyada olması gerektiğini öne sürmesi

    - Algıları kullanarak algıların doğruluğunu test etmesi

    - Sadece doğrudan nesneleri algıladığımız görüşünü savunması

    - Algıyı fiziksel bir süreç olarak kabul ettiğinden zihinsel süreçleri dikkate almaması

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumda bulunarak konuyu zenginleştirebilirsiniz.