22 Temmuz 2015 Çarşamba

Etkili İletişim Teknikleri Özet

Bu bloğu ders notlarını tutmak için yıllar önce açmıştım ve 5. yılın sonunda Felsefe Bölüm'ünü bitirdim. Bu dersi normalde biz almamıştık. Özet çıkarttığımdan ve önemli bulduğumdan burada da paylaşmak istedim.

Bu ders notu aslında bu siteye yazılan son not diyebiliriz. İlk başlarda çok fazla emek vermiştim, fakat bu şekilde not tutmaya da eğer geçme gözüyle bakıyorsanız gerek yok. Ben daha çok anlayayım algılayayım diye not tuttum. Geçmekte istiyordum tabi.

Felsefe bölümü bence harika bir bölüm çok şey öğretiyor. Benim en çok ilgili çeken derslerden bir tanesi her zaman Psikoloji oldu. Sanırım her dönem bir tane psikoloji dersi vardı. En çok başarılı olduğum dersler bir tanesiydi.

Özetle ben bu bölümden çok şey öğrendim. Sadece geçmek için değil kendinizi geliştirmek içinde okumalısınız bence. Okuyup anlayamamakta var fakat. Hani bunu söyleme sebebim gerçekten 3-5 defa okuyarak anlaşılmaz olmasından ziyade sağlam alt yapıya bakıyor. Şunu da kabul ediyoruz felsefe dersleri tek okuyuşta  anlaşılması gerçekten zor zaman ve emek gerektiriyor. Bunları neden söylüyorum: mesela alenen evrim teorisinin öğretildiği bir bölümde felsefe facebook grubu üzerinden bağnaz tartışmalar dönebiliyordu.

Neyse burada yazmaya son veriyorum. Bu yazdıklarımda çok dar bir açıdan bir şeylerin irdelenmesi. Şuan pek vaktimde yok yazmak için. İlerleyen zamanda belki öğrendiklerimiz çerçevesinde sistemin eleştirisi yaparız. :)

ÖZET

Empati üç aşamadan oluşur. Bunlar: Birinci Aşama: Olayları karşımızdaki gibi algılamaya çalışmak • İkinci Aşama: Karşımızdakinin duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlamak • Üçüncü Aşama: Kendisini anladığımızı karşımızdakine sözlerimizle, ses tonumuzla ve beden dilimizle ifade etmek. Hayatın merkezine kendimizi oturttuğumuz zaman başkalarının ya da başka yaklaşımların varlığını göz ardı etmek iletişim sorunlarına yol açar. Empati insanlara ben-merkezcilikten uzaklaşma şansı tanır. Empati gösteren kişinin özelliklerini ise şu biçimde sıralayabiliriz: • Beden dili, ses tonu, sözleri ve duyguları uyumludur. • Tüm enerjisi, karşısındakinin ne söylediğine ve “aslında ne söylemek” istediğine odaklanmıştır. Karşınızdakinin sadece sözlerini değil, ses tonunu ve beden dilini de göz önüne alarak duygularıyla ilgili ipuçları yakalamaya çalışın; başka bir deyişle, “satır aralarını okuyun”. Karşınızdakinin yaşadığına benzer deneyimlerinizi hatırlamaya çalışın. Kendinizin ya da aynı durumla karşı karşıya kalmış yakınlarınızın duygu ve düşüncelerini hatırlamak, karşınızdakini daha iyi anlamanıza yardımcı olabilir. Algının Farklılaşmasının nedenleri: • Fizyolojik nedenler: Gözümüzün görebilmesi, kulağımızın duyabilmesi, beynimizin işleyebilmesi • Özgeçmiş: Deneyimlerimizin, algımızı etkileyecek derecede iz bırakmış olması • Kültürel değerler: Yorumlarımızı etkileyen kültürel bir birikime ve yargılara sahip olunması • Güncel duygu durumu: Gün içinde yaşamış olduğumuz bir olayın anlık tepkilerimizde ve algılarımızda etkili olması. • Çevresel faktörler: Sosyal bir varlık olan insanın, içinde bulunulan saptama ve yorumlamayı etkileyen dış çevredeki etmenler. Anlaşmak için dinlemek gerekir. Ama dinlemek kulağımıza çarpan kelimeleri duymak demek değildir. Dinlemek, önem vermektir. Dinlemek, bağlantı kurmaktır. Dinlemek, önem vermektir. Dinlemek, karşımızdakine hak vermek değil, ona önem vermektir. Etkin dinleme, karşımızdakini onaylamak ya da ikna olmak demek değildir. Etkin dinleme yaparak hala, • Karşımızdakini onaylamama özgürlüğüne sahibiz. • “Evet” ya da “hayır” diyebiliriz. • Söyleyecek sözümüz var demektir. Çoğu zaman iyi dinleyemiyoruz. Başarılı bir dinleme için vazgeçmek zorunda olduğumuz alışkanlıklarımız var. İyi bir dinleme için düzeltmek zorunda olduğumuz alışkanlıklarımız aşağıda sıralanmıştır: • Dinliyor Gibi Görünmek: Dakikada ortalama 150 kelime söyleyebiliriz; buna karşın, ortalama 500 kelime dinleyebiliriz. Bu durum, dinlemekten sıkılmamıza sebep olur. Sonuçta da büyük ihtimalle başka şeyler düşünür, hayal kurmaya başlarız. Bu tür bir alışkanlığımız bizim iyi bir dinleyici olmamızı olumsuz bir biçimde etkiler. • Seçmek: İyi bir dinleyici olmak için anlatılanları kaçırmadan genelini dinlemek gerekir. Ama sadece kendimizi ilgilendiren kısımları dinleriz. Çünkü doğamız gereği insanoğlu en çok kendisiyle ilgilidir. Bu da başarılı bir dinlemeyi olumsuz biçimde etkiler. • Prova Yapmak: Karşımızdaki kişi konuşurken, onu kesintisiz bir biçimde dinlemek yerine, konuşması bittiğinde ona verebileceğimiz cevabımızı düşünürüz. Karşımızdakinin söylediğine cevap ararken de dinlemeyi unuturuz. Aradığımız cevap, genellikle kendi bakış açımızı yansıtan bir tavsiye ya da ne kadar bilgili olduğumuzu gösteren bir kanıt içerir. Bu tür bir yaklaşım, etkili bir dinlemeye zarar verir. • Akıl Okumak: Karşımızdaki kişi konuşurken, onu yüreğimizi açarak dinlemek yerine, daha ilk kelimeden, cümlenin devamının nasıl geleceğini kestirmeye çalışırız. Genellikle bunu başardığımızı düşünür, düşündüklerimizde haklı olduğumuzu düşünür, karşımızdaki kişiyi dinlemeye değer bulmayız. Dolayısıyla bize anlatılanların bir kısmını kaçırırız. • Karşılaştırmak: Söylenenleri kendi başımıza gelen bir olayla ya da başkalarından duyduklarımızla karşılaştırmaya başlarız. Bu biçimde bir dinleme bizi anlamak noktasında başarısızlığa götürür. • Şüphelenmek: Konuşmanın başında karşımızdakinin “abarttığına”, “şımarıklık yaptığına” ya da “doğru söylemediğine” karar veriyoruz. Digger bir deyişle, önyargıyla yaklaşıyoruz. Bu da etkin bir dinlemenin gerçekleşmesi karşısında büyük bir engel olarak karşımıza çıkıyor. Dinlemek, bağlantı kurmaktır. Dinlemek için iddialaşma, tartışma ve karşımızdakini yenme alışkanlıklarından vazgeçmeliyiz. Çünkü asıl ihtiyacımız, hayatımızı paylaştığımız kişilere üstünlük sağlamak değil, onlarla bağlantı kurmaktır. Çevremizde birçok insan vardır. Bunların bazıları empatik insanlardır. Bazıları ise empati gösterme becerisinden yoksun kişilerdir. Hakkında şöyle düşündüğümüz kişiler, empati göstermeyi bilen kişilerdir: • “Keşke onu daha once tanısaydım” • “Ben derdimi en iyisi gidip ona açayım” • “Keşke sohbet edecek daha fazla zamanımız olsa” Hakkında şöyle düşündüğümüz kişiler ise empati göstermeyi bilmeyen ve beceremeyen kişilerdir: • “Aman bunu duymasın, yine bir konferans dinleriz” • Ne zaman susacak, off…” • “Artık gitse de ben de kendimle başbaşa kalsam” Anlamak, üç unsurun başarılı bir biçimde bir arada tutulabilmesine bağlıdır. Bunlardan birincisi, niyet, ikincisi bilgi ve üçüncüsü de gayrettir. Diğer bir deyişle, anlamak, niyet, bilgi ve gayret gerektirir. Once karşımızdakini anlama niyeti taşımalı, eğer bir çatışma varsa, bunu çözmek için gereken yöntemleri bilmeli, nihayet bunun için gereken gayreti göstermeliyiz. Etkili bir anlama süreci için bu üç unsur da tek başına işe yaramaz. Bunları birlikte hayata geçirebilmemiz noktasında ise iyi bir dinleme gerçekleştirmeliyiz. “Ben Dili”ni anlatmaya başlamadan önce sağlıksız dışa vurum yöntemlerinden bahsetmek yerinde olacaktır. Kızgınlığımızı ifade ederken kullandığımız bazı sağlıksız dışa vurma yöntemlerinden bazıları şunlardır (www.enoctaacademi.com) : • Suçlu hissettirmek: İmalı yollarla karşımızdaki kişiye bizi neden mutsuz ettiğini ya da kızdırdığını suçlu hissettirerek anlatmaya çalışırız. • Akıl okumak: Karşımızdakinin “aslında ne demek istediğini” bildiğimizi zanneder, bunu ona öğretmeye çalışırız. • Tuzak kurmak: Karşımızdakini “açık konuşmaya” davet eder, o bunu yapınca da alınır ve bozuluruz. • Kaçınmak: Konuşmaktan kaçmak için uyumak, başka şeylerle meşgul olmak gibi davranışlar gösteriririz. • Ima etmek: Karşımızdaki kişiye neden kızdığımızı imalı yollarla belli ederiz, ama neden kızdığımızı söylemeyiz. • Eleştirmek: karşımızdakini hırpalamak amacıyla onun farklı davranışlarını eleştiririz. • Öç almak: karşımızdaki kişiyi önemsediği bir şeyden mahrum bırakma Dolayısıyla, kızınca kızgınlığımızı doğru kişiye, doğru biçimde, doğru düzeyde, doğru zaman ve ortamda ve doğru nedenden dolayı ifade etmeyi başarmamız gerekmektedir. Bu anlamda bize yardımcı olacak iletişim dili ise “Ben Dili”dir. Thomas Gordon’a göre, karşımızdaki kişilerle sorun yaşadığımızda, dikkati karşımızdakinin yanlış olan davranışlarına çekmekle sorunu çözemeyiz. Bu aksine, kişilerin savunmaya geçmesine neden olur. Böylece ortaya çıkan problemli durumla ilgili olarak kişiler, kendi payına düşen sorumluluğu almazlar ve soruna yönelik kendi katkısını doğru değerlendirmezler. İletişimde bunun yerine sorunun ne olduğu, sizin üzerinizde nasıl bir etkisi olduğu ve sonucunda nasıl bir durum ortaya çıktığı açıklanırsa, savunmaya geçme riski olmaksızın karşı tarafı işbirliğine çekmiş oluruz. Örneğin “sürekli sözümü kesiyorsun” , ya da “niye sözümü kesiyorSUN” , demek yerine, “sen benim sözümü kestiğinde (sorun tanımlanıyor), kendimi önemsenmemiş hissediyorum (sorunun sizde uyandırdığı DUYGU) ve bütün anlatma hevesim kaçıyor (sonucun ne olduğu)”. Görüldüğü gibi sorun yaşayan kişi, karşı tarafı suçlamadan, hangi davranışın onun üzerinde ne gibi etki yaptığı, onda hangi duyguyu uyandırdığını açıklamaktadır. Bu kişinin çatışma istemediği, işbirliğine hazır olduğu, dikkati duygulara çektiği, duygulara çekmekle, içini açtığı mesajlarını da vermektedir. Bu dostça, iyi niyetli ve güçlü bir ileti göndermek demektir. Bu “ben dili” tepkisi karşısında, sorunun nedeni olan kişinin de, güçlü bir uyarılma ile kendi davranışının karşı tarafı nasıl etkilediği konusunda iç görü kazanması ve haliyle çözüme taraf olması beklenir. Ancak her zaman ben dili ile ilerlemek, zamanla bu iletilerin gücünün zayıflamasına yol açtığı gibi, gönderen kişinin de yakınmacı, mızmız bir kişi durumuna düşmesine neden olabilecektir (Gordon, 1996’dan aktaran Taylı, 2010, s. 279). Ben" dili, kisinin o anda karsilastigi durum veya davranis karsisinda, kisisel tepkisini duygu ve düşüncelerle açiklayan bir ifade tarzidir. Duygu ve düsüncelerimizi içtenlikle ifade etmemizdir. Baskalariyla ilgili degerlendirme ve yorumlarimizi degil, kendi duygu ve yasantilarimizi açiklarlar. "Ben" mesajini duyan kisi, karsisindakine ne hissettirdigini ögrenir ve eger bu olumsuz bir duyguysa, kendi istegiyle davranisini değiştirir ya da degistirmez. Yani davranisinin sorumlulugu tümüyle kendine aittir. Suçlama olmadigi için "ben" mesaji ile gönderilen iletiler, genellikle gönüllü bir farkli davranma çabasina zemin hazirlayabilir. "Ben" dilinin en önemli yarari ise, karsimizdaki kisiye "ben böyle hissediyorum ama bu davranisin herkese böyle hissettirmeyebilir" anlamini içeren bir ileti gönderildiginden, onun suçlanmadan kendini gözden geçirmesine olanak tanimasidir. Çünkü kesinlik içeren yargilamalar karsisinda özellikle çocuklar, ne yapacaklarini bilemezler. “Baba çok kabasin! Her zaman sözümü kesiyorsun!” gibi “sen” mesajı yerine, “Baba, bir sey söylemeye baslayip da bir türlü sonunu getiremedigim zaman çok rahatsiz oluyorum” gibi “ben” mesajı verin. Daha etkili olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumda bulunarak konuyu zenginleştirebilirsiniz.